Etkili Sunum Yapmak Denilen Mesele - Event4.0 | 4. Nesil Etkinlikler, Trend ve Gelişim Portalım

YENİ ÇIKANLAR

24 Nisan 2021 Cumartesi

Etkili Sunum Yapmak Denilen Mesele







Etkili sunum yapmak denilen mesele

Şimdiye dek birçok sunum yapma fırsatı buldum. Her seferinde biraz daha iyi olabilmesi için uğraştım. Bu yazı da edindiğim tecrübelerin, öğrendiklerimin kabaca bir özeti.

(Hakkında koca koca kitaplar yazılan bir konuyu bir blog yazısında özetlemeye çalışacağım. Uzun bir yazıya hazırlıklı olun)

Ana okulunda öğretmenimiz bir piyes sergileyeceğimizi söylemişti. Piyes nedir duymamıştık ama söylediğine göre bize verilen kısa metinleri ezberleyip anne-babalarımıza seyrettirecektik. Benim bulunduğum grup yılın aylarını temsilen bir dörtlük okuyacaktı. Bana doğumgünüm olan Ağustos düşmüştü. Basit bir dörtlüktü ve her şey kolay görünüyordu.


Kostüm meselesini duyuncaya dek…


Öğretmen özel şeyler giymemizi istemişti. Bir kedi, köpek, ağaç ya da başka herhangi bir şey olabilirdim ama kadın benden külotlu çorap giymemi istiyordu. Üstüne de bir uzun gömlek. Külotlu çorap giymektense ölebilirdim. Giymemek için günlerce, çocuk aklımın erdiği her şeyi yaptım ama kar etmedi.


Ağlamaktan şişmiş gözlerle çıkıp oyunumu oynadım.


Dünyanın en rahat izleyicisinin önünde hayatımın en zor performansımı sergiledim. Anne-babaların gözü-kulağı zaten yavrularının bütün kusurlarına kör ve sağırdı.


Mahçup aktörün intikamı

O günden elimde kalan tek şey, bugün bloga koymaya bile cüret edemediğim o andan bir fotoğraf karesi…

Özetle; ilk sahne performansım hayatımın en kötü anılarından birine dönüşmüştü.

Çok uğraşmama rağmen o anı hafızamdan silemediğimi anladığımda üstüne gitmeye karar verdim. Rıfat Ilgaz’ın okul öncesinden beri her fırsatta okumaktan satır satır ezberlediğim Hababam Sınıfı oyununu ilkokulda sahneye koymaya karar verdim (o zamanlar galiba filmi de çekilmemişti).


Sınıftan topladığım gönüllülerle çıkardığımız performans o kadar iyiydi ki senelerce konuşuldu.


Gerçi bir daha hayatım boyunca hiçbir oyunda rol almadım; heves bile etmedim. Amacım sadece hafızamdan ana okulu piyesini silmekti ve başarmıştım!


“Gururla sunar”

İlerleyen yıllarda sunum yapma denen kavramla tanıştım. Gerçek anlamdaki ilk sunumu 1992’de Japonya’nın önde gelen işadamlarından oluşan 300 kişilik bir izleyici grubuna yaptım. Osmanlı’nın son döneminden başlayarak modern Türkiye’nin tarihini, siyasi yapısını, ekonomisini içeren uzunca bir sunumdu. Heyecanlanmadım dersem yalan olur.


1995 yılında gazeteciliğe başladıktan sonra ise sunum yapmak, sahnede, kürsüde olmak doğal bir mesaiye dönüştü. O yıldan bugüne kaç tane sunum yaptığımı (sayısız olduğu için değil de saymadığım için) bilemiyorum.


TEDxReset 2011, en keyif aldığım konuşmalarımdan biriydi. 18 dakika kısıtlaması nedeniyle tempoyu çok hızlandırıp cümleleri kısalttım, bazı konulara hiç giremedim ama yine de özünü verebildim fikirlerimin. Salondaki beş yüzden fazla seyirci farkında değil ama sahnede hayatımın en şiddetli baş ağrısından kusmak üzereyim.

Kesin olarak bildiğim bir şey varsa, hepsinin bir öncekinden biraz daha iyi olduğu. Çok iyi olduğum iddiasında değilim ama iyi olmak için çok çalışıyorum.


10 Şubat 2011 tarihindeki TEDxReset Konferansı konuşmamın ardından gelen birçok e-postadan sonra bu süreçte öğrendiklerimi paylaşmak istedim. Çünkü anladığım kadarıyla topluluk önünde konuşmak, sunum yapmak birçokları için benim ana okulu yıllarımdakine benzer hisler uyandırıyor. Oysa çok basit birkaç püf noktasıyla olayı bambaşka bir boyuta taşımak mümkün.


O zaman başlayalım!

Her şeyden önce unutmayın ki dünyanın en iyi sunumunu yapmak, en iyi konuşmasını hazırlamak gibi bir mecburiyetiniz yok. Ama izlenebilir, dinlenebilir bir şeyler ortaya çıkarabilmek her zaman mümkün. Kusursuzluk, mükemmellik gibi bir telaşa girmeyin.

Ne kadar tecrübe kazanırsanız kazanın, her sahneye çıkışta heyecanlanacaksınız. Bu işin keyifli tarafı. Heyecanlanıyor olmak sizi tedirgin değil mutlu etmeli. Kaldırım fahişesinin müşterisiyle seks hayatı gibi bir sıradanlık, hissizlik beklentisinde olmayın. Kontrol edebildiğiniz heyecan, iyi bir adrenalin kaynağıdır.

İyi konuşabilmek çoğunlukla iyi biriktirilmiş kelimeler ve öykülerle mümkündür. Örneklerle, metaforlarla, ilginç, eğlenceli, dramatik ayrıntılarla süsleyemeyeceğiniz konuşmalar sıradan damgası yemeye mahkumdur. Sıradan, sıkıcı sunumlar izleyene zaman kaybı ve eziyettir. Yapmayın.

Çıtayı yükseltebilmek için sürekli okuyun (ne olduğu hiç önemli değil. Gazete okumak bile çok şey farkettirir). İlginç konuları mutlaka not alın. Her sunum öncesi biriken notlarınıza bakın ve güncellemeler yapın. Hoşunuza giden konuşmacıları izleyin, bir daha, bir daha izleyin. Ayrıntılara odaklanın.

İyi bir sunum yeteneği ve hitabet pek çok şeyi kolaylaştırır. Örneğin bir şey pazarlıyorsanız sattırır, vaat ediyorsanız inandırır. Dolayısıyla hayatınızın pek çok noktasında; kimi zaman tezgahın karşısında bir şey satın almak için kararsız kalan insanda bile işe yarayacaktır. Önemlidir, faydalıdır. Bu yeteneğinizi geliştirmeye çalışın.

Teknoloji ilgi alanımın önemli bir bölümünü oluştursa da meraklı olduğum diğer konuları asla gölgelemiyor. Birkaç istisna dışında teknoloji konulu sunumlar genellikle dünyanın en sıkıcı, sıradan örneklerini oluşturduğu için insanlar değişik yaklaşımları daha kolay ayırd ediyor.


Ve ne mutlu ki sunumlarım her zaman teknoloji hakkında da olmuyor.


Fikirlerin bedeli

Yeri gelmişken; ben konuşmalarımdan ücret talep ediyorum. Talep ettiğim bedel o konuşmaları hazırlayabilmek için zihne yerleştirdiğim bilgilerin, kitapların, dergilerin, gazetelerin, filmlerin, web sitelerinin,  zamanın, emeğin bedeli.


Sponsorsuz üniversite etkinlikleri, sivil toplum kuruluşları ve birkaç istisna dışındaki her konuşmamda mutlaka aldığım bir bedel vardır . Size de tavsiyem, kendinize az ya da çok mutlaka bir sunum bedeli belirleyin. Bu sizin bilginize (kendinize) duyduğunuz (ve ilginç bir şekilde size duyulacak olan saygının da) harcını oluşturur.


Karşı tarafın kabul edip etmemesini düşünmeyin. Etmiyorsa katılmama gibi bir seçeneğiniz her zaman var. Sesçiye, ışıkçıya, kameramana, mekana parayı verip sizi çok görüyorsa bırakın sahneye ışıkçıyı, sesçiyi çıkarsın. Belki gelenlerin ilgisini çeker.


Gönüllü olursanız ayrı ama prensip olarak ücretli bir etkinlikte ücretsiz konuşmayın. İnşaatta bedava amele çalıştırmayla konferansta bedava uzman konuşturma arasında hiçbir fark yoktur. (Unutmadan; ücretli konuştuğunuz zaman sunum bedeli için fatura kesmeniz istenecektir. Dolayısıyla -yoksa- bir şahıs şirketi kurmanız iyi olur)


Sunum ön hazırlığı

Temalı etkinlilerde büyük ihtimalle son derece sıkıcı başlıklardan oluşan konuşma başlıkları sıralanacaktır. Mümkün olduğu kadar esnetmeye çalışın. Başlık önemlidir. Hatta iyi bir başlık bazen iyi bir başlıkla sunumun tamamı ortaya çıkar. Kimsenin ummadığı, beklemediği bir başlık bulun. Sunum listesindeki küçük bir merak yaratmak iyidir. Elbette kimi zaman buna izin verilmeyebilir. O zaman iş sunumun içindekilere kalıyor.


Sahnede sunum yapmak şarkı söylemeye benzemez. Güzel sesinizle başkasına ait güzel bir şarkıyı söyleyebilirsiniz ama başkasına ait bir sunumu, başkasına benzeterek yapamazsınız. Tamamen kendinize ait bir şeyi, mümkün olduğu kadar kendi tarzınızda yapmak zorundasınız.

Daha önce yaptığınız bir sunumun aynısını yapmayın. Mümkünse her bir sunumuzda farklılıklar olsun.

Hitabet konusunda yetenkli değilseniz, henüz kendinizi hazır görmüyorsanız yapmayın! İnsan sahnede bir şeyi yapamayınca çökmenin eşiğine gelir. Ben o hissi yaşadım, biliyorum. Bunu yaşamak zorunda değilsiniz. Daha küçük adımlarla başlayabilirsiniz. Şirket toplantılarındaki sunumlar bile başlangıçta çok yardımcı olur.

Organizasyonu yürütenlere sunumu kime yapacağınızı sorun. Kaç kişi olacaklar, yaş aralığı ne, ne iş yapıyorlar, öğrenciler mi, yöneticiler mi gelecek? Sizden önce kimler, ne konuşacak?

Konuşacağınız zaman dilimi önemlidir. Yemek öncesi ve sonrası risklidir. Öncesinde insanlar acıkır sabırsızlanır; sonrasında rehavet çöker. Sabah erken konuşmalarda geç kalan bol olur, yolda trafiğe, kapıda sıraya takılır… Çay, sigara molasından sonraki boşluklar her zaman daha iyidir. Sizden önce kanserojen bir sahne performansı sunulacak olabilir. Bu kimi zaman avantaj, kimi zaman dezavantajtır. Fırsatınız olursa size göre en iyi olduğunu düşündüğünüz zamanı seçin. Ama en önemlisi izleyici kitlenizi iyi tanıyın. Sunumu ona göre şekillendirin.

Ana temanızı belirledikten sonra ilk iş onu ara başlıklara ayırmak. Genel bir giriş, öykü ve örneklerle bezeli toparlayıcı bir kaç ayrıntı ve etkili bir kapanış. En ideal sunum süresi 30 dakika ve altıdır. Bunun üstündeki zaman dilimlerini şişirmeden doldurmak; daha da ötesi ilgiyi diri tutmak gerçekten tecrübe ister. Sunumda amaç insanları heyecanlandırmak, etkilemek ve bir şeyler öğretmektir. Kimse sıkılma niyetiyle sunum izlemez.

Perdeye, duvara bir şeyler yansıtabilme imkanınız varsa (yoksa isteyin) sunumuz için mutlaka çok iyi görseller bulun. En fazla zamanı buna ayırın. Anlattıklarınızı destekleyecek etkili resimler, çizimler, fotoğraflar arayın. İnternette bunun için sayısız kaynak var. Google bile fazlasıyla yeterlidir.

Sunumda anlatacağınız şeyleri ASLA göstereceğiniz slayda yazmayın. Sahnede siz varsınız ve her şeyi sizden duymaya geldiler. Siz anlatacaksınız. Perdedeki görüntü sesinizin, bedeninizin fonu, tamamlayıcısı olacak.

Sunumuzda anlatacaklarınızı sunum karesinin not bölümüne yazın.


Her sunum hazırlama uygulamasının altında slaytlara özel notlar için bir alan vardır. Buraya yazdıklarınız sunumda görünmez. Sadece sizin bilgisayarınızda ve aldığınız kağıt çıkışlarda yer alır.

Bütün metni değil ama anahtar kelimeleri notlarınıza ekleyin. Özellikle bir sonraki kareye bağlayacak cümleler, ipuçları önemlidir. Ben sunumlarımı kimi zaman LibreOffice (eski Open Office) kimi zamansa Apple Keynote ile hazırlıyorum. Powerpoint’te de aynı özellik var. Notlar hem provada, hem sahnede çok işinize yarayacak.


Her sunum karesine bir başlık yerleştirebilirsiniz. Ama bu konu başlığınızdan farklı bir şey olmalı. Diyelim ki başarıyla ilgili bir şey anlatacaksınız ve Henry Ford’dan bir örnekle başlayacaksınız. Meşhur T-Model önündeki pozuyla Henry Ford’un ‘siyah olduktan sonra hangi renk isterseniz alabilirsiniz’ sözü başlığınız olabilir (şu an aklıma gelen sıradan bir örnek).

Sunumu bitirdikten sonra bilgisayarın karşısına geçip prova yapın. Çekinmezseniz bir arkadaşınızın karşısında olsun. Geçiştirmeden, baştan sona sunumunuzu yapın. Mümkünse konuşurken bir boy aynasında  kendinizi seyredin. Ya da kendinizi bir kameraya kaydedin. Hatalarınızı not edin, düzeltmeye çalışın.


Defalarca prova yapın. Ben prensip olarak her sunumum için en az 4-5 saati provaya ayırıyorum. Birden fazla defa yaptığım sunumlarda bile provayı eksik etmem. Bunun ne kadar hayat kurtardığını sahnede anlayacaksınız.



Moderatörlüğünü de yaptığım bir etkinliğin açılış konuşması notları.

Çıkardığınız notların ne kadar yardımcı olduğunu inceleyin. Notlar ne kadar kısa olursa o kadar iyidir. Sunumda çok bakma fırsatınız olmayacak. Gereksiz yerleri çıkarın. Eksik kalan ayrıntıları ekleyin.


Sunumdan önceki geri sayım

Konuşmanızı yapacağınız günün öncesinde (eğer kullanıyorsanız) sakın içki içmeyin / sakinleştirici almayın. Az ya da çok hiç farketmez. Mümkün olduğu kadar ayık, zinde olmaya gayret edin.

Benim gibi son dakikaya kadar sunum değiştirme huyunuz yoksa akşam mutlaka erken yatın. Uykusuz bir beden sahnede kendini çok belli eder.

Sunum günü çok hafif bir kahvaltı yapın. Çay, kahve gibi uyarıcıları fazla tüketmeyin. Midenizin çok dolu olmamasına dikkat edin. Sakın bir şey yemeden sahne çıkmayın. Kan şekeri düşer, tansiyon oynar, baş ağrır ve her şeyi berbat eder. Kahve içmeyin. Dehidrasyona sebep olur.

Mutlaka banyo yapın. Rahat bir kıyafet giyinin. Gözler üstünüzde olacak. Tırnaklarınızı kesin, dişlerinizi fırçalayın, saçınızı tarayın, kahvaltı sonrası dişinizdeki yemek artıklarını temizleyin. Mümkünse giydiğiniz, taktığınız hiçbir şey o gün ilk defa giyeceğiniz şeyler olmasın. Ayakkabı vurur, pantolon sıkar, gömlek bol gelir… Sunum sonrası insanlar sizle konuşacaktır. Eğer nefesiniz kokuyorsa mutlaka sakız ya da kokulu jelatin bantları kullanın. İyi bir sunumun etkisini kötü bir nefesle yitirmek de var.

Sunumuzun notlarını içeren kağıt çıkışlar alın.

Sunum yazdırırken notlarla beraber çıkış alma seçeneği çıkacaktır. Yazdırırken ayarlarda her sayfaya 4 slayt (ya da fazlası) yerleştir derseniz elinizde makasla kestiğinizde avcunuza oturacak kadar küçük not kağıtları bulunur. Bunların sunumda cebinizde, elinizde bulunmasında fayda var. (son TEDxReset sunumumdan bir örnek dörtlü belki daha iyi anlatır)

Sunumu yapacağınız ortamı mutlaka önceden gidip görün. Sahneye çıkın, yürüyün. Salonda oturup sahnenin nasıl göründüğüne bakın. Sahneden bütün koltukları inceleyin. Yürüyüş açılarını, durabileceğiniz noktaları planlayın.

EKLEME: Her zaman sunum dosyanızın bir yedeğini yanınıza alın. USB bellek de kaybolabilir, ben ayrıca mutlaka kendime bir e-posta eklentisi olarak da atarım.

Büyük gün!

İşte o gün geldi çattı. Maddeler bitti mi? Elbette hayır! Esas şimdi başlıyor…



Bu koltukların hepsi bir beklentiyle dolacak.

Bolca kartvizit taşıyın. Kullanmıyorsanız o günden önce en azından bir ozalitçide e-posta adresinizin yazdığı kartlar bastırın. Konuşma sonrası ekrana yansıtsanız bile herkes gelip sizden kart isteyecektir.

Sunumun yapılacağı etkinliği başından itibaren takip etmeye çalışın. Ortamı koklayın, izleyiciyi kollayın, nasıl bir ruh halinde, nelere hassas, nelere duyarsız olduklarını kestirmeye gayret edin.

Sakın trafik stresine girmeyin. Gideceğiniz yere taksiyle gidin ya da davet edenlerin sizi aldırmasını isteyin. Ufacık bir kaza bile her şeyi berbat edebilir. Bu riske girmeyin.

Varsa etkinliğin sunucusuyla tanışın. Sizi nasıl çağıracağını sorun. Sahne düzeni değişmiş olabilir. Nereden çıkıp ineceğinizi öğrenin.

Yaka ya da kulak mikrofonunuzu takarken kabloları kıyafetinizin içinden geçirin. Vücudunuzdan görünen kablolar amatör bir görüntü yaratır.

Sunum öncesinde mutlaka tuvalete gidin. Fazla su içmemeye dikkat edin.

Mümkünse sunumu kontrol için kullanacağınız el cihazlarını, uzaktan kumandaları ya da benzeri sistemleri test edin, deneyin. Tuşlara alışın, menzilini ölçün.

Teknik ekibin yanına giderek sunumunuzun çalıştığını teyid edin. Video gibi unsurlar varsa ses sisteminin açık olması konusunda hatırlatmalar yapın.


O görkemli sahnelerin arkasında çağrılmayı beklediğiniz yerler genelde böyledir. Pek de yüreklendirici sayılmaz, değil mi?

İlk sunumlarınızda seyirci faktörüyle tanışacaksınız. Ne kadar sıkkın, ne kadar bezmiş insanlar varsa sizin karşınıza yerleşecek. Hiçbir espriye gülmemeye yeminli, sorularınıza cevap vermekten ödü kopan, hiçbir şeye tenezzül etmeyen ve karşınızda dünyanın en iyi konuşmacısı edasıyla oturan duruma göre onlarca, yüzlerce, hatta binlerce insan olacak. Bu durumu değiştirecek olan tek şey sizin performansınız. Yani birikiminiz, bilginiz ve bunları aktarma yeteneğiniz.


Sunum sırasında

Mümkünse bir espriyle başlayın. O an aklınıza gelen bir şey de olabilir, önemli değil. İlgili bir şey olması da gerekmez. Ama iyi bir espri pek çok şeyi değiştirebilir. Hatta kendinizle dalga geçen bir giriş seyirciyle aranızdaki buzları çözmede çok yardımcı olur.

Sakın bir kürsünün ardından konuşma yapmayın. Sahnede bütün vücudunuzun her an göründüğüne emin olun.

Seyirciye asla sırtınızı dönmeyin. Aranızdaki sanal bağı kopartmayın.

Sunum sırasında insanları perdeye bakmaya zorlamayın. Unutmayın ana eksen sizsiniz. Prensip olarak bütün dikkat üstünüzde olmalı. Dolayısıyla mümkünse asla perdeye dönmeyin, orada bir şey göstermeyin. Tarif edin, tasvir edin.

Sunumuz TEDx gibi kuralları önceden sıkıca belirlenmiş bir yapıya sahip değilse mutlaka en başta kendinizi tanıtın. Kimse sizi tanımak zorunda değil. Kısaca, böbürlenmeden, kendinizi satıyor hissi vermeden özetle kim olduğunuzu, ne yaptığınızı ve ne anlatacağınızı anlatın.

Sunum öncesinde “elimden geldiği kadarıyla”, “dilimin döndüğünce” gibi laflar asla etmeyin. Bunlar alçakgönüllülerin değil beceriksiz sunucuların replikleridir. Üstelik işe de yaramaz, aksine kötüleştirir. Elinizden geldiği kadarıyla, dilinizin döndüğünce anlatın ama bunu bu şekilde ifade etmeyin.

Sahneye çıkarken acele etmeyin. Dinamik bir çıkış yapacağım diye merdivenlerden koşmayın, ikişer ikişer atlamayın, merdiven yerine kenardan çıkmaya çalışmayın. Ayağınız takılır düşersiniz ve sunum boyunca herkes sizin asker bavulu gibi devrilişinizi düşünür durur.

Konuşmaya başlamadan önce sahnenin ortasına yerleşip bir saniye de olsa sakince salona bakın. İzleyicileri gözünüzle tarayın. Ben buna ‘sahneyi kabullenme’ diyorum.

Konuşmanın tamamını olmasa bile başını ve sonunu mutlaka ezberleyin. Notlara ilk ve son karede bakmak hoş olmaz. Seyirciye bakarak başlayın ve bakarak bitirin.

Dalgalı bir ritm kullanın. Sakin ya da hızlı bir başlangıç, devamında inip çıkan bir tempo. Asla monotonlaşmayın. Aklınıza o an bir şeyler gelirse kullanın, söyleyin. Notlar Allah kelamı değil.

Mümkünse sunum bitmeden seyirciden soru almayın. Bu hem akışı böler hem de sunumu alt üst edip bambaşka yerlere taşıma tehlikesi doğurur.

Seyirciler arasında sizi sevmeyen ya da sizi ilk defa görmüş olsa da bir sebepten rahatsız olmuş insanlar olabilir. Bunu hissederseniz sakın o gruba kendinizi beğendirme gayretine girmeyin. ‘İşinizi yapın’.

Eğer hareketsiz duruyorsanız daima iki ayağınızın üstünde ve dik durun. Omuzlarınız seyirciye baksın. Onlalra doğru eğilebilirsiniz. Ama kambur ya da tek ayak üstünde sabit duruşlar algıyı bozar. Vücut dilini iyi öğrenin ve kullanın (başka bir yazı konusu olacak, detaya girmiyorum).

Sahnenin mümkün olan her noktasını kullanın. Orası sizin alanınız. Her karışını sömürün.

Bazı seyirciler dikkatinizi diğerlerine göre daha fazla çekecek, bazıları gözünüze hiç görünmeyecektir. Sakın aynı kişilere kitlenip kalmayın. Bu en çok izleyiciler arasında arkadaşlarınızın bulunduğu ortamlarda yaşanır. Aklınızın bir kenarında hep farklı kişilere, taraflara bakmak olsun. Kimsenin sizden kopmasına izin vermeyin.

Hiç susmadan konuşmak zorunda değilsiniz. Boşluklardan korkmayın. Aksine kısa sessizlikler dramatik etkiyi ve merakı fazlasıyla arttırır.

Sunum sırasında yaşanan aksiliklerde renk vermeyin. Yanlış kareye geçebilirsiniz, ekran kararabilir, ayağınız takılabilir, karnınız ağrıyabilir; hatta bilgisayar bozulabilir (ben neler yaşadım!). Seyirci çoğu zaman bunları farketmez. Siz de bozuntuya vermeyin. Farketseler bile hiçbir şey olmamış gibi devam edin, geçiştirin. Akışı, ahengi bozmayın.

Sunumunuzun bir yerinde alkış alırsanız bunu bastırmayın, engellemeyin, üstüne konuşmayın. Mutlaka sözle ya da bir jestle teşekkür edin ve dinmesine yakın devam edin.

Seyirciye soru sormak için sunumun ortalarını ya da sonunu tercih edin. İlk başta reaksiyon almak kolay değildir.

Sunumunuzun başı ve sonunda isminizin ve e-posta adresinizin; varsa web sitenizin yazılı olduğu bir slayt ekleyin.Başta kendinizi tanıtırken, sonra soruları alırken ya da teşekkür edip sahneden inerken bu slayt kalsın.

Seyirciye teşekkür etmeden sahneden inmeyin.

Sunum sonrasında

Eğer etkinlikte bir sunucu varsa sahneye gelip size teşekkür etmesini ya da yerinize davet etmesini bekleyin. Sahneden kaçmayın! Sakın atlayarak inmeyin (riskleri saymıştım). Girdiğiniz gibi, sakince çıkın.

Mümkünse salonu terketmeyin. En azından varsa diğer konuşmacının birkaç dakikasına zaman ayırın. Büyük ihtimalle heyecandan ya da sunum sırasında içtiğiniz sudan dolayı tuvaletiniz gelmiş olacak. Sabredin.

Erkeklere özel bir tavsiye: sunum öncesi ya da sonrasında çişinizi pisuvarda yapmayın. Kabinleri kullanın. Sahnede izlenecek ya da izlenen biriyle yan yana işemek hoş bir algı yaratmaz. Tuvaletten sonra elinizi iyi kurulayın, ıslak kalmasın. Zira birçok kişiyle el sıkışmanız gerekebilir.

Uzun bir yazı olacağını başta söylemiştim. Bir tekrarı daha yapayım; ben bu konuda herhangi bir iddia sahibi değilim. Sadece çok sunum yapma fırsatı yakalamış ve her birini daha iyi yapma derdinde olan bir kişi olarak tecrübelerimi paylaşmak istedim.


Yazının yazarı

Yazar M. Serdar Kuzuloğlu

Kaynakça : https://www.mserdark.com/etkili-sunus-yapma-denilen-mesele/ 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder